12 Haziran 2017 Pazartesi

KILAVUZ





Kedere dair ne varsa unuttum bir an. Şanlı dünya ayaklarımın altından kayıp gitmişti.

Ben alemden aleme deli taylar gibi koşuyordum. Önümde içinden çıkılması zor bir karanlık karşılıyordu beni. Ardımda aydınlıklar bırakarak karanlığa koşuyordum. Bu girdaptan çıkmak istiyor lakin bir türlü ayaklarımı yere sımsıkı basıp duramıyordum. Karanlıklar içinde kaybolmaktan korkuyordum. Bir çıkar yol bulmaya çalışıyor ancak her seferinde başarısız oluyordum.

Bir süre daha karanlıklar deryasında ilerledikten sonra tam her şeyden ümidimi kesmek üzereyken bir anda durmak yerine daha hızlı gitmeye çalışırsam bu karanlıktan daha çabuk kurtulacağım  kanısına varmıştım. Evet, çözüm belliydi hızlanmalıydım. Siyahın bu en acımasız halinde yüzüme çarpan rüzgarın etkisine aldırış etmeden hızlandıkça hızlandım.

Karanlık içinde kaybolup gidiyordum. Tek çıkar yolum küçük bir ışıktı. Zifiri karanlıkta bir umut aramak. Hızla gitmeye başladıktan sonra epey zaman geçmişti. Ümitlerim tükenmeye başlamıştı ama ben henüz hızımdan taviz vermemiştim. Bu çelişkiler içinde ilerlerken bir ışık çarptı gözüme. İnanamadım ilk önce gözlerimi kapatıp açtım bir daha. Bu aradığım beni bu girdaptan kurtaracak bir ışıktı. Yaklaşmaya karar verdim kurtarıcıma. Sanki ben yaklaştıkça o uzaklaşıyordu. Son gücümle hızıma hız katarak devam ettim. Aradaki mesafe ağır ağır kayboluyordu.

Aradan tahmin edemediğim kadar zaman geçmiş olmalı ki ben bitap düşmüş durumdaydım. Zorlukla konuşuyor zorlukla yürüyebiliyordum. Ama aradım ışığın önüne gelmeyi başarmıştım. Tam karşımda bir aydınlık beni bekliyordu. Birkaç adım daha yaklaştıktan sonra  gördüğüm aydınlığın,  karanlık girdabından çıkmak için bir yer olmadığını gördüm.

Nasıl olabilirdi bu? Beni karanlıktan kurtaracak sandığım ışıltı neydi. Biraz daha yaklaştıktan sonra karşımda duran aydınlığın  sadece bir kitap olduğunu  görmüştüm. Şaşkınlık içinde  yere düştüm ve karanlık girdabında sonsuza dek kalacağıma inandım. Gözlerimi kapattım ve o an uykuya daldım.

Gözlerimi açtığımda bir hafiflik vardı içimde. Sanki karanlıklar içinde aydınlığa  kavuşacaktım. Peki ya kitap o neredeydi? Kafamı çevirdiğimde tüm ihtişamlı parlaklığıyla beni kendine çağırıyordu. Silkelendim ve ayağa kalkarak kitaba doğru geldim. Elimi kitaba uzatmak üzereyken ürperdim bir anda. Hemen çektim elimi. Sadece bakıyordum  ama bakmak bile içime huzur fideleri ekiyordu. Sadece bakarak duramazdım elbette içinde ne yazdığını merak ediyordum. Cesaretimi topladım ve yeniden uzattım elimi kitaba doğru. Kapağını kaldırdım  ve okumaya başladım ."Ikra' bismi rabbikelleziy halak . Halekal'insane min 'alak.  Ikre' ve rabbükel'ekrem. 
O anda dizlerimin üstüne düştüm ve ağlamaya başladım. 

Kendimden geçmiştim. Beni derinden sarsan karanlıklar içinde kaldığımda unuttuğum Rabbim bana ders vermişti. Ben hata yapmış dua etmek varken inatla direnmiştim karanlığa. Karanlıklar içinde olgunlaşma fırsatını tepmiştim. Yine kudreti tecelli etmişti ve bana gerçek yol gösterici, hayat kılavuzu olan mübarek kitabıyla karşılaştırmıştı.

Nefes almakta zorlanıyordum. Kalbim bu yükü taşıyamayacak derecede çarpıyordu. Güçlükle toparlanarak yanımdaki kayalıklardan abdest aldım. Tüm yanlışlarıma karşılık derinden bir HU çektikten sonra dizlerimin üstüne oturdum. Boynumu bükerek zikre daldım. Allah zikriyle doldu taştı karanlıklar. Hu  Hu ' lara eşlik etti kayalıklar. Yer gök şahit oldu tövbe kokan duama. Azrail’e teslim oldum bir köşe başında…





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder