25 Aralık 2017 Pazartesi

GERİ GELEN MEKTUP

Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? 
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? 
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden? 
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; 
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; 
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla! 
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım; 
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin; 
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu! 
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu! 
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler! 
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur; 
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...

17 Aralık 2017 Pazar

SAMT Ü RAŞE


Yağmur bulutları sıkıştırıyor gökyüzünü, kara örtüyle kaplanıyor bir anda mavi örtü. 
Fırtınaya nakşeden yağmur damları vuruyor yüzüme ve ben işe geç kalan memur edasıyla telaşlı, koşar adımlarla yürüyorum. Bakkaldan alacağım iki ekmeği ve hanımın diğer isteklerini düşünüyorum. Eve bir an önce gidip eşimin kapı da beni karşılamasını , ufak kızımın boynuma atlayışını düşünüyorum. Yemeği yedikten sonra içeceğim çayı,kızımla geçireceğim dakikaları ve en çok da dizimde yorgun düşüp uyuya kalmasını düşünüyorum..

Bir an da gök gürültüsüyle kendime geliyorum.Gerçeği söylemek gerekirse, ben sadece yağmurun altında küçük adımlarla  yürüyorum. Ne memur edasıyla koşuyorum. Ne evde bekleyen bir hanımım var ne de kızım. Yol boyu parmak uçlarıma bakarak kurduğum hayaller benden önce varıyor geleceğe.

Ben hala olduğum yerde eski bir paltoya sarılmış bedenimle ıslanıyorum ...





10 Aralık 2017 Pazar

GÜZELLİK TANRIÇASI








Seni anlatmaya yetmez devri alem
Şu ıssız cihana değişilmez tek zerren
Yağmur taneleri senin için iner gökten
Rüzgar sırf senin saçlarını okşar inceden

Mavim de sen yeşilim de sen
Ne yana dönsem hep sen    
Yeşile koşsam sen
Maviye dalsam sen

 Gözlerin bir güzellik abidesi
Kıskandırıyor herkesi
Bu ancak tanrı mucizesi
Yeşili maviye çalsam bulamam rengini

İkisinin ortasında bir yerde buluşalım
Bir çift göz ömre bedel kavuşalım
Ömür boyu vecdetsin gözlerim
Sema sensin bana lütuf sen

Bir faniye taptıran güzellik sen














6 Aralık 2017 Çarşamba

BUZ DAĞI





Sahi nerede unuttuk biz güneşimizi ?
İçimiz neden bu kadar soğuk ?
İçimizdeki bu serin esintiler de nereden çıktı ?
His yok acı yok leş mi kesildi tüm duygular ?
Dokunan eller hep soğuk mu tenimize ?
Aradığımız ne ? 
Hangi sıcaklığı arıyoruz fütursuzca ?
Hangi tılsımlı elleri bekliyor tenimiz ?
İçimizdeki buz dağına şiir yazanlarda kim ? 
Bilmiyorlar mı?
Buz dağının görünmeyen kısmında yitirdiklerimiz .
Bilmiyorlar mı ?
Sıcaklığı tende değil küçücük bir gülümsemede aradığımızı 
Neden söyleyemiyoruz dudaklarımızı kanatan şiirleri ?
Neden bir gülümseme doğmuyor ufuktan ?

Sahi söylesene nedir bizi buz dağında yakıp kavuran ?






23 Eylül 2017 Cumartesi

ELİF MİSALİ



İçten samimi bir Elif’ le başlayalım sözlerimize.
Elif aşkın sesi olarak kazınmış hafızamda. 

Mevlanam diyor ki: Aşk da tıpkı Elif gibidir, isminde gizlidir lakin okunmaz. O olmadan besmele sese gelmez. O her şeyin içindedir ama hiçbir şey de görünmez. Mevlanamın da dediği gibi Elif; çığlık içinde sessizliktir. Aşikar olanın içinde gizliliktir ve dahi saklıdır içinde herkesin Elif.

En derinlerinde bir Elif'i kalmıştır herkesin. Bir yutkunmada takılır insanın boğazına. Kelimelerin düğümlendiği andır. Bir göz damlası kadar kıymetlidir. Bir bakıma da sırdır Elif ve öyle bir sır ki insanın hayatı ona kaimdir. Tüm destekçisi bir harftir aslında insanın. Bazen hayata karşı dimdik durabilmek, tüm zorluklara göğüs gerebilmektir. Bazen bir aşk hikayesi bazen bir direniş bestesi bazen sessizliktir…

İnsan dediğin hayatta Elif gibi, secdede ise Vav misali olma gayesiyle yaşayabildiği kadar insan. İnsan diyoruz işte anlayacağın noksan diyoruz. İnsan dediğin unutuyor Elif’ ini. Elif’ e sağır oluyor çoğu zaman. Mayhoşluk sarıyor her yanımızı dik duramıyoruz hayata karşı. Dilimiz imtihan dünyası dese de her seferinde kalbimiz dünya kokuyor. Dışımız dik dursa da içimiz kambur kalıyor.
İçi kambur olan insan noksan insan…

Elif gibi yaşamıyor Elif gibi sevemiyoruz. 

Demem o ki Elif gibi olabilirsek gerçek aşka ulaşabileceğiz. Nefsimizi terbiye ettiğimiz gün hayatta Elif misali olduğumuz gündür. Yer yer gemileri yakmak yer yer kendini kor ateşlere atmak Elif olmak. Kimsesizlerin kimsesini bulmak  Elif olmak. 

 Vav misali eğildiğin secdeden Elif misali yükselerek arşa ulaşmak Elif olmak …






12 Haziran 2017 Pazartesi

GECE MAVİSİ




Gece siyaha çalan maviliğinde sessizleşirken 
Yıldızlar teker teker sökülüyorken gökyüzünden 
Ben senin teninde  kaybolup gidiyordum 
Kokun tüm bahar çiçeklerini anımsatıyordu adeta mest oluyordum 
Gözlerine bakarken aslında dalıp gidiyordum 
Hür maviliklere çıkartıyordu beni zümrüt gözlerin 
Ben  kanat çırpıyordum maviden yeşile 

Sen güzelliğin tanrıçası sen 
Kuşlar senin için ötüyordu
Bahar sana gülümsüyordu 
Sonsuzluğun tecellisi gözlerinde görünüyordu 
Sevgi kuşatıyordu  tüm bedenini 

Ellerin diyorum ellerin 
Duaya açılan eller gibi tertemiz 
Saçların ipekten bir benzeyiş  
Ama olsam açılır seni görünce gözlerim 
Dilim tutulur bu ne aksilik 

Diyarı alem içinde kalsak sen ve ben 
Geceyi bırakmasak hep saklasak
 Rüzgarlara yön versek yeniden   
Yağmurla mest olsak şimdiden 
Sussak hiç konuşmasak en derinden 
Kaybolmaya yüz tutsak inceden ...







KILAVUZ





Kedere dair ne varsa unuttum bir an. Şanlı dünya ayaklarımın altından kayıp gitmişti.

Ben alemden aleme deli taylar gibi koşuyordum. Önümde içinden çıkılması zor bir karanlık karşılıyordu beni. Ardımda aydınlıklar bırakarak karanlığa koşuyordum. Bu girdaptan çıkmak istiyor lakin bir türlü ayaklarımı yere sımsıkı basıp duramıyordum. Karanlıklar içinde kaybolmaktan korkuyordum. Bir çıkar yol bulmaya çalışıyor ancak her seferinde başarısız oluyordum.

Bir süre daha karanlıklar deryasında ilerledikten sonra tam her şeyden ümidimi kesmek üzereyken bir anda durmak yerine daha hızlı gitmeye çalışırsam bu karanlıktan daha çabuk kurtulacağım  kanısına varmıştım. Evet, çözüm belliydi hızlanmalıydım. Siyahın bu en acımasız halinde yüzüme çarpan rüzgarın etkisine aldırış etmeden hızlandıkça hızlandım.

Karanlık içinde kaybolup gidiyordum. Tek çıkar yolum küçük bir ışıktı. Zifiri karanlıkta bir umut aramak. Hızla gitmeye başladıktan sonra epey zaman geçmişti. Ümitlerim tükenmeye başlamıştı ama ben henüz hızımdan taviz vermemiştim. Bu çelişkiler içinde ilerlerken bir ışık çarptı gözüme. İnanamadım ilk önce gözlerimi kapatıp açtım bir daha. Bu aradığım beni bu girdaptan kurtaracak bir ışıktı. Yaklaşmaya karar verdim kurtarıcıma. Sanki ben yaklaştıkça o uzaklaşıyordu. Son gücümle hızıma hız katarak devam ettim. Aradaki mesafe ağır ağır kayboluyordu.

Aradan tahmin edemediğim kadar zaman geçmiş olmalı ki ben bitap düşmüş durumdaydım. Zorlukla konuşuyor zorlukla yürüyebiliyordum. Ama aradım ışığın önüne gelmeyi başarmıştım. Tam karşımda bir aydınlık beni bekliyordu. Birkaç adım daha yaklaştıktan sonra  gördüğüm aydınlığın,  karanlık girdabından çıkmak için bir yer olmadığını gördüm.

Nasıl olabilirdi bu? Beni karanlıktan kurtaracak sandığım ışıltı neydi. Biraz daha yaklaştıktan sonra karşımda duran aydınlığın  sadece bir kitap olduğunu  görmüştüm. Şaşkınlık içinde  yere düştüm ve karanlık girdabında sonsuza dek kalacağıma inandım. Gözlerimi kapattım ve o an uykuya daldım.

Gözlerimi açtığımda bir hafiflik vardı içimde. Sanki karanlıklar içinde aydınlığa  kavuşacaktım. Peki ya kitap o neredeydi? Kafamı çevirdiğimde tüm ihtişamlı parlaklığıyla beni kendine çağırıyordu. Silkelendim ve ayağa kalkarak kitaba doğru geldim. Elimi kitaba uzatmak üzereyken ürperdim bir anda. Hemen çektim elimi. Sadece bakıyordum  ama bakmak bile içime huzur fideleri ekiyordu. Sadece bakarak duramazdım elbette içinde ne yazdığını merak ediyordum. Cesaretimi topladım ve yeniden uzattım elimi kitaba doğru. Kapağını kaldırdım  ve okumaya başladım ."Ikra' bismi rabbikelleziy halak . Halekal'insane min 'alak.  Ikre' ve rabbükel'ekrem. 
O anda dizlerimin üstüne düştüm ve ağlamaya başladım. 

Kendimden geçmiştim. Beni derinden sarsan karanlıklar içinde kaldığımda unuttuğum Rabbim bana ders vermişti. Ben hata yapmış dua etmek varken inatla direnmiştim karanlığa. Karanlıklar içinde olgunlaşma fırsatını tepmiştim. Yine kudreti tecelli etmişti ve bana gerçek yol gösterici, hayat kılavuzu olan mübarek kitabıyla karşılaştırmıştı.

Nefes almakta zorlanıyordum. Kalbim bu yükü taşıyamayacak derecede çarpıyordu. Güçlükle toparlanarak yanımdaki kayalıklardan abdest aldım. Tüm yanlışlarıma karşılık derinden bir HU çektikten sonra dizlerimin üstüne oturdum. Boynumu bükerek zikre daldım. Allah zikriyle doldu taştı karanlıklar. Hu  Hu ' lara eşlik etti kayalıklar. Yer gök şahit oldu tövbe kokan duama. Azrail’e teslim oldum bir köşe başında…